• Haberler
  • Spor
  • Valentin Rosier'dan çarpıcı açıklamalar!

Valentin Rosier'dan çarpıcı açıklamalar!

Rosier'den yıllar sonra gelen itiraf: 'Beşiktaş'la her şeyi kazanmışım ama...'

Valentin Rosier'dan çarpıcı açıklamalar!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Histoires de Foot Podcast YouTube kanalında konuşan Beşiktaş'ın eski futbolcusu Valentin Rosier kamuoyunu şok edecek itiraflarda bulundu.

Fransız futbolcu Valentin Rosier, konuk olduğu Histoires de Foot Podcast YouTube kanalında Beşiktaş kariyerine dair açıklamalarda bulundu. Siyah-beyazlı kulüpte geçirdiği döneme dair hem olumlu hem de sarsıcı anıları paylaşan Rosier, takım içindeki arkadaşlık ortamından, yaşadığı kadro dışı sürecine ve yönetimle yaşadığı krizlere kadar birçok konuyu çarpıcı bir şekilde anlattı.

Valentin Rosier şunları söyledi:

"Beşiktaş'a imza atmadan önce biraz tereddütlüydüm çünkü Türkiye'yi tanımıyordum. Evet, Beşiktaş'ın büyük bir kulüp olduğunu biliyordum ama yine de o ligi kafamda tam oturtamıyordum. Sonunda imzayı attım ama beni aslında başta istemeyen bir teknik direktör vardı. Beni gerçekten isteyen, ne pahasına olursa olsun isteyen kulüp başkanıydı.

Beşiktaş'ta genelde Fransızca konuştuğumuz çok iyi bir grup vardı: Rachid Ghezzal, N'Koudou, Aboubakar, N'Sakala... Her şey gerçekten çok iyi gidiyordu. Mesela Aboubakar adeta alev almış gibiydi. Ben de goller atıyordum. Rachid'in kaç asistle sezonu bitirdiğini bile bilmiyorum. Larin diye bir forvet vardı, ona topu on metre yükseklikten bile atsan gol atıyordu. Her şey sürekli yolunda gidiyordu.

Beşiktaş'ta ilk sezonum inanılmazdı. Şampiyonluğu kazandık, ardından kupa finali vardı. O anların hepsini detaylı anlatamam, bazı şeyler özel kalmalı, ama gerçekten inanılmaz bir deneyimdi.

Ligi çok az farkla kazandık, nefes kesiciydi. Ardından kupa finali geldi. Takımın çoğu oyuncusu neredeyse hiç uyumamıştı. Hızlıca bir idman yaptık, sonra finale çıktık. O maçta gol attım, kazandık. Yani... tarif edilemezdi. Özellikle taraftarla o kutlamalar… bambaşkaydı.

Türkiye'de işler biraz farklı yürüyor. Genelde yurt dışından oyuncu aldıklarında, bu oyuncular isim yapmış, tanınmış futbolcular oluyor. Yani zaten bilinen, piyasada adı olan oyuncular. Ama ben öyle biri değildim, beni kimse tanımıyordu.

Beşiktaş'ta efsane olmuş bir Fransız oyuncu vardı, Pascal Nouma. Bir gol attıktan sonra tepki olarak ellerini cinsel organının üzerine koyarak bir kutlama yaptı. Ama taraftarlar bu hareketi de çok sevmişti! Onlar bu tarz şeyleri seviyorlar.

Benim de bir olayım olmuştu. Bir maçta rakip takımın oyuncusuyla tartıştım. Onlar bir frikik kazandı, oyuncu ortayı açtı ama bana dirsek attı önce. Pozisyon geçtikten sonra herkes yerine geçiyor ya, biz de yerleşiyorduk. O sırada tartışmaya başladık, küfürleşiyoruz falan.

Ve ben o anda düşünmeden, yani gerçekten aklıma gelmeden, döndüm adama hareket çektim, cinsel organımı gösterdim. Yani direkt göstermedim ama işaret ettim. Ama yapmamam gerektiğini bilmiyordum. Hakem de o anda yan taraftaydı, kameraların olduğu yerde. Gördü ve bam direkt kırmızı kart gösterdi.

Ben de dedim ki: Ama bir saniye, o bana dirsek attı!' Yani o hareketten dolayı değil de, hakemin onu hiç görmemesi daha çok sinirimi bozdu. Ama taraftarlar? Ertesi gün yine coştu. O hareketten sonra beni o Fransız efsaneye benzetmeye başladılar. Gerçekten, Türkiye'de işler başka işliyor."

Ardından gelen "Beşiktaş'ta taraftarlar seni çok seviyordu. Ligde saygı gören, etkili bir oyuncuydun. Ama sonra kulüp yönetiminde değişiklikler oldu. Beş oyuncu hedef gösterildi, gönderilmek istendi ve sen de o listenin içindeydin..." sorusunu ise Valentin Rosier şöyle yanıtladı:

"Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Hatta hâlâ, şu an bile tam olarak nedenini bilmiyorum. Kontratımda öyle bir madde yoktu. Öyle keyfi bir şekilde seni kadro dışı bırakma hakkı yok. En kötüsü ne biliyor musun? Bundan belki bir hafta önce kulübe yeni gelen sportif direktörle konuşmuştum. Bana açıkça 'Sen bu takım için önemli bir oyuncusun' demişti. Bu yüzden gördüğüm o haberin gerçek olduğuna inanamadım.

Hemen şoförümü aradım. 'Hadi gel, kulübe gidiyoruz' dedim. Normalde gitmeyi bile düşünmezdim ama dayanamadım, kulübe gittim. Oraya vardığımda masörler, fizyoterapistler, oyuncular… kimse benimle konuşmaya cesaret edemedi. Çünkü herkes bunun ne kadar saçma, ne kadar garip bir durum olduğunu biliyordu.

Onana da oradaydı, Eric Bailly de geldi. Ama Aboubakar ve Rachid Ghezzal gelmedi. Ki bence akıllılık ettiler. Onlar benden daha zekice davrandı bu konuda, hiç gelmediler.

Sonra Onana'ya 'Bu yaşanan tam bir delilik' dedim. Zaman geçtikçe sinirim artıyordu, aklım almıyordu. Sonra kulüpte beklemeye başladım, sportif direktörlerle konuşmak istiyordum.

Gittim yanına, birkaç kişiyle birlikteydi. 'Ne oluyor burada' dedim. O da 'Nasıl yani' diye sordu. Ben de yükselmeye başladım, 'Ne oluyor burada diyorum!' dedim. O da, 'Valla bilmiyorum' dedi. 'Nasıl bilmiyorsun?' dedim. 'Sen sportif direktörsün, ben kulüpten atılmışım, sen bunun nedenini bilmiyor musun?' dedim.

Bana, 'Yok, bilmiyorum. Bir toplantı yapılmış, karar orada verilmiş ama ben o toplantıda yoktum.' dedi.

Sonra Onana'yla birlikte esas sportif direktörün ofisine gittik. Sinirliydim, gerçekten çok sinirliydim. Odaya girdiğimizde zaten adamın havası, kibirli, ukala bir tavırla karşıladı beni. 'Ee, ne oldu şimdi' dedi.

Sırf bu tavrı bile beni çileden çıkardı. 'Sen adam değilsin. Bu iş böyle yapılmaz. İnsan gibi gelir önceden konuşursun' dedim.

Sonra sinirle başladım konuşmaya. Dedim ki: 'Bak, Instagram’daki o duyuruyu hemen kaldırtacaksın. Benim kovulduğumu Instagram’dan öğrenmem ne demek ya? Aklını mı kaçırdın? Bu kulüpte neler yaptım ben, her şeyden sonra sen beni böyle kapı önüne koyuyorsun. Neymiş, davranış ve futbolsal gerekçelerlemiş... Davranış mı? Benden daha profesyonel davranan biri varsa söyle! Antrenmanlarda senden olan Türk oyunculardan bile daha çok efor veriyorum! Futbol açısından da bir şey diyemezsin, çünkü sahada gerekeni yapıyorum.'

Sonra dedim ki: 'Açık konuş, beni neden kovdun?' Bana tek kelime etmedi. Sadece eliyle şöyle bir hareket yaptı: 'Hadi hadi, çık dışarı.' Şaka gibi değil mi? Ciddiyim, yemin ederim böyle yaptı.

Sportif direktöre açıkça söyledim, 'Ben bu odadan çıkmam! Beni bu şekilde kovamazsın. Ben Valentin Rosier’im, beni öyle kafana göre kovamazsın.' dedim. Çünkü ortada hiçbir neden yokken bunu yapmaya çalışıyorlar. Dedim ki, 'Bu kulüpte koca bir sezon boyunca hiçbir şey yapmayan oyuncular var. Eğer birini kovacaksan, onları kov. Ama beni böyle hiçbir açıklama yapmadan gönderemezsin.'

Sonra sesler yükseldi, ortam gerildi, bizi ayırdılar. Dışarı çıktım, sinirimden çöp kutusuna tekme attım, kırdım. Kulüpten dışarı çıktım.

Ama olay şu: Bunlar gerçekten akılsızca davrandılar. Çünkü bir kulüp, profesyonel bir oyuncuyu bu şekilde keyfi olarak takımdan atamaz. Bize sözde bir mail attılar, 'Yarın antrenmana gelmenize gerek yok' dediler. Takımdan resmen uzaklaştırıldık. Artık takımla birlikte antrenman yapmamız yasaktı, ayrı çalışacaktık.

Tekme attığım için buna 'kötü davranış' diyerek beni suçlamak istediler. Ama sonra biz avukatlarımızı devreye soktuk. Onlar da durumun yasal olarak hatalı olduğunu bildikleri için geri adım attılar ve bizi takıma tekrar dahil ettiler.

Gerçi ben o sırada sakattım, idmana çıkmıyordum. Ama düşün mesela: Rachid Ghezzal, Aboubakar, Onana, Eric Bailly... Bunlar takımla ısınmaya çıkıyordu. Isınma biter bitmez kenara alınıyorlardı. Ne kadar sinsice bir tavır bu ya!"

Bazı şeyleri anlatmaya çalışıyorsun ama taraftarın çoğu hikâyenin tamamını bilmediği için gelip bana hakaret ediyor. Oysa arka planda ne yaşandığını bilmiyorlar.

Ve o noktada kendi kendime dedim ki: 'Evet, futbol dünyası zaten böyle, bunu biliyordum ama bu yaşananlar başka bir seviye.' Düşünsene, Beşiktaş'la her şeyi kazanmışım, sahada elimden geleni yapmışım ve sonra beni böyle kapı önüne koyuyorlar.

Üstelik onlar da biliyordu ki, ben zaten ayrılmak istiyordum. İkinci sezonun sonunda Nice beni istiyordu, gitmek istedim. Ama transfer olmadı.

Yani samimiyetle gelip deselerdi ki: 'Valentin, biz artık yolları ayırmak istiyoruz. Yeni bir yapılanma düşünüyoruz, gel bu işi karşılıklı çözelim.' Yemin ederim, 'Tamam' derdim. Çünkü Beşiktaş'ı seviyordum ama Avrupa'ya dönmek istiyordum zaten.

Ama hayır, öyle yapmadılar. Beni resmen aşağılayarak göndermek istediler. O yüzden çok sinirlendim.

Beşiktaş'ta ilk yıl her şeyi kazandığımızda Galatasaray beni istemişti.

Galatasaray, o dönemde bana daha iyi bir sözleşme sunmuştu. Hatta teknik direktörüne mesaj bile attım çünkü onlar çok büyük bir kulüp. Galatasaray’a karşı en ufak kötü düşüncem yok. Ama o dönemde ben sadakati seçtim. Çünkü ben gerçekten sadık bir adamım.

O yüzden Galatasaray hocasına yazdım: Siz büyük bir hocasınız, çok büyük bir kulüpsünüz ama ben Beşiktaş’ta kalmak istiyorum.' Yani Galatasaray’a, daha çok para kazanabileceğim bir teklife 'hayır' dedim, Beşiktaş’ta kalmayı seçtim. Kalbimi dinledim diyebilirim. Ve sonrasında bana yapılan bu mu? Gerçekten akıl alır gibi değil.

Beşiktaş'ta kadro dışı kaldığım dönem gerçekten biraz çöktüm. Evet, belki 'depresyon' büyük bir kelime ama evden dışarı çıkmadım, kimseyle konuşmadım, resmen kendimi içeri kapattım. Ciddi anlamda çok kötüydü. Dürüst olmak gerekirse, Beşiktaş’taki taraftarlarla ilişkilerim çok özeldi, orası hayatımın en özel tecrübelerinden biriydi. Ama böyle bir veda... İnsan gibi olmadı. Bu şekilde bitmemeliydi.

Beşiktaş'ta o dönemdeki sportif direktör dürüst olayım, çok ciddiyetsizdi. Böyle söylemem belki ağır olur ama gerçekten çok zayıftı. Önceki sportif direktör süperdi, onunla çalışmak keyifliydi. Ama bu sonuncusu… Çıldırtıyordu insanı."

Bakmadan Geçme